24 Kasım, 2012

{ Bir yaşam biçimi olarak “Metrobüs” }


 {"Toplu" Taşıma} başlıklı yazımda 
metrobüs konusunda ayrı bir yazı yazacağımdan bahsetmiştim. 
Ben ki metrobüsle günde 64 durak giden insan evladı, türlü şeye tanıklık etmiş bir sabır abidesi olarak bu konuda bir şey yazmasam olmazdı :) Önce bilmeyenler için metrobüsün nasıl bir şey olduğunu anlatayım. İsminden yola çıkacak olursak “metro-büs”, 
metro gibi trafiğe takılmadan akıp giden, ancak yer altında olmaması
nedeniyle de metrodan farklı, daha çok otobüse benzeyen, kara yolunda onlar için ayrılmış özel yolu kullanan, yolcu kapasitesinin üstünde yolcu taşıyan taşıt aracıdır. Benim mevzum daha çok bu araçlara biniş, iniş vs. üzerine olacak. Nereden başlasam bilemiyorum o kadar çok trajikomik olay var ki, 
en güzeli madde madde ayırmak sanırım..



§ Biniş maceraları (!):

12 Ekim, 2012

{ Sanal Dünya }

 
Geçenlerde toplu taşıma aracında bir anne çocuğa rastladım.
Anne taş çatlasa 35, çocuğu da 6-7 yaşlarındadır. Bende camdan dışarı bakıyordum. Anne sürekli "of"luyordu ve bu bir vakit sonra beni de bunaltmaya başladı. Neyse sıcaktandır, kalabalıktandır diye düşündüm.
 
Daha sonra yer açıldı ve yanıma oturdu. Tekrar bir derin “of” çekti.
Armut dibine düşmüş olacak ki çocuğu da aynı şekilde "off"layıp duruyordu :)
Neyse annesi bir hışımla çocuğunu kucağına aldı, bende dönüp baktım gayri ihtiyari. O sırada annesi "Neyse ki bayan indi, ay nasıl parfüm kokuyordu şişeyi üstüne dökmüş sanki" dedi, o an anladım oflamaların sebebini. "Evet toplu taşıma araçlarında dikkat edilmeli" dedim, anne "Bir de ben akciğer ameliyatı geçirdim" deyince kendisine sonuna kadar hak verdim. Kadın gerçekten çok haklı ne zor bir durum -sıkıntıyı çeken taraf için-, toplu taşımadayken bazı insanlar biraz da çevreyi düşünse her şey ne kadar hoş olur. Mesela sigaradan son bir nefes alıp hemen otobüse vs. binenler içmeyenleri ne kadar zor durumda bıraktıklarının farkında mıdırlar acaba? 
Her neyse biz konuşmaya devam ettik.

23 Eylül, 2012

{ Dizikoliklik }

 
Tanı: Aşırı doz dizi alımı.
Belirtiler: Gözde kızarıklık, gerginlik, “oturduğu yerden kalkmama” isteği, tembellik.
 
 
Son zamanlarda yeni bir salgın hastalık tehdidi altındayız. Televizyon, dizi dünyasını çok sevmiş olacak ki bu dünyanın git gide genişlemesine imkan veriyor. Kışın soğuk havanın da etkisiyle televizyon, akşamlarımızın vazgeçilmezi oluyor. Mevsim yaza döndüğünde ise takip ettiğimiz diziler sezon finali yaparken “yaz dizisi” diye tabir ettiğimiz sayıca daha az olan yeni diziler yayınlanmaya başlıyor. Tutanlarsa sonbaharda ve yeni sezonda da yayınlanmaya devam ediyor. Böyle böyle derken son yıllarda dizilerin sayısı bir hayli artmış durumda. Öyle ki “onu mu izlesem, bunu mu izlesem, reklam arasında diğerine baksam” derken biz izleyiciler gerçekten afallamaya başladık. 
 

15 Eylül, 2012

{ Çift Kanatlıgillerden Tanıdık Bir İsim: Sivrisinek! }

  “Sivrisineklerin ne yapmak istediklerini şu yaşımda bile hala çözebilmiş değilim. Gelip sessizce işlerini halledip gitseler neyse ama kulak etrafında dolaşıp vızıldamak da ne oluyor. Yanlış yoldasın cancağızım, sen böyle yaparsan hem senin için hem de benim için kötü olur. Tatlı uykumdan uyanıp inat eder seni bulur, öldürürüm.” diye tehditler savurmak istesem de onları da anlamaya çalışmak ve yargısız infaz yapmış olmamak adına haklarında ufak bir araştırma yaptım.
 
Araştırmalarım sonucunda öğrendim ki sivrisineklerden erkek olanları kan emmezmiş, hatta bitki ve meyve sularıyla beslenirlermiş. Tıpkı bizden biri gibi :) Kanımızı emenlerse dişi olanlarıymış ve kendilerince gayet mantıklı sebepleri var; hem beslenmek hem de üremek için ihtiyaç duyarlarmış. Isırmadan önce en uygun kılcal damarı tespit etmelerinden de ne kadar akıllı olduklarını anlıyoruz :) Bu dişi sivrisinekler ısırırken bir sıvı akıtırlarmış ve bu sıvı kanımızın pıhtılaşmasını, aynı zamanda deriyi uyuşturarak ısırılma esnasında acı duymamamızı sağlarmış. Buraya kadar sivrisineklere karşı bir sempati duymaya başlamış olabilirsiniz.
 
 
Gelin şimdi bir de bizim gözümüzden bakalım.

07 Eylül, 2012

{ "Toplu" Taşıma }

Şimdiye kadar pek çok skece konu olmuş bir konudur aslında toplu taşıma. Neredeyse hepsine binmiş biri olarak gözlemlerimi sizinle paylaşmak benim için bir zevk olacak. Öyle ki metrobüs, metro, tramvay, vapur, otobüs derken bu işin piri olduğumu hissetmeye başladım.
 
Otobüslerden başlayayım. Bu yaz staja gidip gelmek için kullanmak zorunda olduğum belediye otobüsleri hayatıma çok şey kattı diyebilirim. İlk başta alışması çok zor oldu ama zamanla kavradım olayı. Yapmak gereken otobüse adım atıp akbili bastığınız andan itibaren ineceğin kapıya en yakın ve şuan bulunduğun yerden de en kısa sürede ulaşabileceğin yeri kapmak. Neden mi bunu yapmak zorundayız? Çünkü otobüse adımını attığını gören şoför o anda gaza basar ve sen öylece çaresizce bir o yana bir bu yana savrulursun. Ama başta bahsettiğim hesabı bu esnada yapamazsan da ortada kalırsın ve korkarım inişin geç olabilir, çünkü otobüs uçar hızla giderken değil kapıya yaklaşmak yerinden kalkmak bile neredeyse imkansız. (Bkz. Eylemsizlik Kuvveti). Kısacası çözülmeyi bekleyen adeta bir geometri, matematik karmaşasıdır otobüsler. Sanmayın ki sadece inmesi zor. Binmesi ayrı dert inmesi ayrı. Binişi de kısaca şöyle anlatayım. Tam durağında beklersin ileride durur, ileride beklersin geride durur. Nitekim şoförün seni koşturmaktan zevk aldığı bir garip oyundur halk otobüsleri :)
 

02 Eylül, 2012

{ Seyir Defterinden... }

  Bu yaz bir turistlik de biz yapıp güzel İstanbul'umuzdan biraz da biz faydalanmak ve bir nebze olsun stresten uzaklaşmak için tatlı bir rota belirledik kendimize. Kapalı Çarşı ilk hedefimizdi. Vapur, tramvay derken Beyazıt'a ulaştık ve Kapalı Çarşı sokaklarına attık kendimizi.


  Metrekare başına 5 turist düşerken kendimizi zaman zaman turist sandığımız da olmadı değil :)Sonuçta kapı kapı dolaşıp çıkmamız gereken kapıya ulaştık.

  İkinci durağımız Mısır Çarşısı ve Yeni Cami idi. Aslında cami karşısındaki gözlemecilerde birer gözleme yemekti asıl niyetimiz. Ancak ne yazık ki kötü bir sürprizle karşılaştık. Gözlemeciler kaldırılmış ve o kocaman alan hiç de hoş görünmeyen bir şekilde kapatılmıştı. Neden böyle bir şey yaptıklarını bilmesem de karşılaştığım ortam üzücüydü. Eminim benim gibi o gözlemecilerde keyif bulan ama gördüğü manzara karşısında benimle aynı duyguları paylaşacak pek çok kişi vardır. Beklediğimizi bulamamanın hayal kırıklığıyla Mısır Çarşısı'ndan çeşit çeşit lokumumuzu alıp eve dönüşü gerçekleştirdik.
 

30 Ağustos, 2012

{ Bayram Çilesi: Otoban İşportacıları... }

  Yolda simitçi, sucu görmek kimilerine göre çölde serapken benim gözümdeki değeri çok vahim. Zira E-5 ortasındaki bir simitçi, simitçiden öte fırtına öncesi sessizlik adeta kara gün habercisi gibi. Yani bir otobanın ortasında bir simitçi gördüysen o yoldan korkacaksın. Çünkü o yolun ilerisinde uzun bir trafik vardır ve elbet bunun peşinden sucusu da gelecektir, helvacısı da, bisküvicisi de, pudingçisi de :) Evet doğru, bu bayram puding satanına bile rastladım, hem de ramazan bayramı arifesinde sıcakta, oruçlu oruçlu :/ Bilmem ciroları ne olmuştur ama baya bir marketi hatta market zincirini döşemişlerdi yollara.

  Sıcağın altında "Otobanın bu kısmında daha önce hiç durmamıştım" diye düşünürken 20 metrede bir bizi bekleyen bir işportacı, durağan araçlar arasında mevcuttu. Biz "Acaba biri arabaya dalmaya kalkar mı, aman kapıları kilitleyelim, aman nereye yaklaşıyorsa o camı kapatalım!" konularıyla tedirgin bir şekilde kafamızı meşgul ederken öndeki minibüsteki kadının bir başka otomobildeki bebeğe el sallayışıyla değişti her şey. Aslına bakarsanız kimilerine göre baya da eğlenceli bir şeymiş bu durmak, o an anladım :) Bunların dışında biz hangi şeride geçsek o şeridin durmasını, bizim bu şanssızlığa isyanımızı, biz orada çaresizce o kadar zaman beklerken emniyet şeridi ihlali yapan bazı akıllıları ve benim onların plakalarıyla beraber çektiğim ispat fotoğraflarını hiiiiç saymıyorum bile. Sayarsam canınız sıkılır sonra :) Her neyse şöyle böyle derken İstanbul-Sakarya arasındaki 1 buçuk saatlik yolu bayram arifesinde acısıyla tatlısıyla 5 buçuk saatte geçirmiş olduk, çok şükür :) Başka bir arifede görüşmek üzere...